ZORBA YAŞAM
Bu gece, mısralarımda birkaç soru soracağım
Kabuklu duygu kırıntılarım
Bağışlayın beni anılar, şiddetle uykusundan uyandırdığım,
Karmaşık hissi hışırtılarım.
Nedir güç, nedir kuvvet?
Güç, kuvvet iyi; ama kime, kim için gereklidir; ne kadar?
Nedir güçlüden güçsüzü, kuvvetliden kuvvetsizi farklı kılan,
küresel öbür yarıdan
Değil midir, acizlik ki; insana, gözü kan bürümüş bir şekilde
Canlı cansız tüm varlıklardan;
Yedikat yerin dibine defnederek yaptıran yamyassı bir kabiristan
Ya nefret; nedir nefret, nedir kin?
Nefretle, kinle yoğrulsa yeterlidir; fakat kim(!), kim için
Niye illa kin, nefret de; kardeşlik, dostluk, barış, sevgi değil ki;
Yeterince alçakça değil midir bu hazin tablo ki;
Uçurumlar eşiğinde, farkında olmadan insanlar
Atacak olsa bir adım, parçalayacak yırtıcı kuşlar
Didik didik edecek kapkara leşi. . .
Tarih: 14 / 11 / 1991
Hakkımda
- Duygusalt
- En zor eğitim yollarından biri olan hayat ile kendimi eğitmiş bir insan olarak,ne kendi duygu ve düşüncelerime yabancıyım ne de başkalarının duygu ve düşüncelerine,şiir bir duygu aracından çok duyguların meyve vermesidir ki ben nice koca incir ağaçları gördüm,içi kadar meyvesi de çürümüş ve güvenilmez,meyve vermek her kökü olanın değil toprağı bereketli olanın işidir...
BURUK TESELLİ
BURUK TESELLİ
Korkutan beni, gecenin bir yarısı
Dipsiz bir kuyu gibi ipsiz, desteksiz bırakan
Döndü mor gül bahçesine, tenimin sarısı
Onun varlığı mıydı? HEYHAT!
Nefes almamı sağlayan, beni yaşatan
Yarab! Nasıl bir kısırdöngünün içine düştüm ben böyle
Genç sevdalıların kulağıma geliyor sesi
Ne olur, sen bir yol göster; bir şeyler söyle
Dolmadı mı bu aşkın, müzmin süresi
Gördüğüm güne onu, bin lanet olsun
Büyüledi beni, bir tek cilvesi; bir tek bakışı
Bu garip aşkı nasıl unutsun
Sönmemişken gönlünün sevda ateşi
Ağır ağır yaklaşmakta, dirhem dirhem kabir
Kim kalmış ki bu dünyada daim; ezeli. . .
Seni bir daha görmek güzelim, inan bana kafidir. . .
Olur belki bu da bana, buruk teselli
Tarih: 19 / 11 / 1991
Korkutan beni, gecenin bir yarısı
Dipsiz bir kuyu gibi ipsiz, desteksiz bırakan
Döndü mor gül bahçesine, tenimin sarısı
Onun varlığı mıydı? HEYHAT!
Nefes almamı sağlayan, beni yaşatan
Yarab! Nasıl bir kısırdöngünün içine düştüm ben böyle
Genç sevdalıların kulağıma geliyor sesi
Ne olur, sen bir yol göster; bir şeyler söyle
Dolmadı mı bu aşkın, müzmin süresi
Gördüğüm güne onu, bin lanet olsun
Büyüledi beni, bir tek cilvesi; bir tek bakışı
Bu garip aşkı nasıl unutsun
Sönmemişken gönlünün sevda ateşi
Ağır ağır yaklaşmakta, dirhem dirhem kabir
Kim kalmış ki bu dünyada daim; ezeli. . .
Seni bir daha görmek güzelim, inan bana kafidir. . .
Olur belki bu da bana, buruk teselli
Tarih: 19 / 11 / 1991
Bezgin Sevda
BEZGİN SEVDA
Bugün her zamankinden daha fazla ağlamak istiyorum.
Umurumda değil; zayıflık olsa bile “ağlamak”. . .
Hakkım dedil mi benim de hayattan tiksiniyorum
Eziyetlerden bıktım, istiyorum artık ben de insanca yaşamak
Nasıl koştum, zeytin gözlü sade bir karabulutun arkasından
Cevap ver bana gözlerim oluşsun durgun nehirler fani yüzümde
Gönlümde bir yerlerde, bir şeyler mi öldü ne?
Duramaz oldum ben, bu acının kederinden, yasından
Tarih: 13 / 9 / 1991
Bugün her zamankinden daha fazla ağlamak istiyorum.
Umurumda değil; zayıflık olsa bile “ağlamak”. . .
Hakkım dedil mi benim de hayattan tiksiniyorum
Eziyetlerden bıktım, istiyorum artık ben de insanca yaşamak
Nasıl koştum, zeytin gözlü sade bir karabulutun arkasından
Cevap ver bana gözlerim oluşsun durgun nehirler fani yüzümde
Gönlümde bir yerlerde, bir şeyler mi öldü ne?
Duramaz oldum ben, bu acının kederinden, yasından
Tarih: 13 / 9 / 1991
Etiketler:
bezgin,
durgun nehirler,
öluyorum yok sevda,
sevda,
yas,
zeytin
BİR EVRENDİR YAŞAMAK
BİR EVRENDİR YAŞAMAK
Narin bir basamaklar hengamesidir
Bazen yeni doğan bebeği kucaklamak
Bazen de basamaklarda atılan alın teridir,
Önünde yükselen yüce bir volkandır yaşamak
Santimi santimine, derinden bir nefesle
İçeri çekilen uçarı bir iç çekmektir.
Burcu burcu, dirhem dirhem alkışlanmak ya da;
Sade bir tomurcuktur yaşamak.
Zehre çalan hakikatidir,
Mantar gibi biten, yanı başındaki ölümün.
Bazen, dikenli ellerde oluşan şevkattir,
Nereden geldiği bilinmeyen bir sır gibi yaşamak.
Dağlarında ıslık çalan kör bir kurşundur.
Azgın bir boğa gibi içini okur,
Kabe Taşı gibi dimdik karşında durur,
Namus borcu, boyun borcu yaşamak
Hep derdini anlatır, dinlemez senin derdini
Katar, birer ikişer önüne; beşerin her ferdini
Aynı tastan su içirir, ayırmaz; merdini, namerdini
Çıngıraklı bir yılandır, sokar “öldürmez” yaşamak.
Fantazilerle süslü bir dramı daima olmuştur
Belki de çalılıklar arasında sinsice kaybolmuştur
Bilemezsin, senin için de süre belki dolmuştur.
Seher vakti açık kalan bir kapıdır yaşamak.
Darbeler ard arda, sanki bir mahşer
Bütün bunlara sebep, o güzel dilber
Yıkmak için seni, herkes seferber
Düşene “Bir tekme de sen vur” yaşamak.
Meydanda hiç ceset yok, bin tabut kalkar
Bin tabut arkasından bir dua sarkar.
Bir değil, milyon tane insan zamandan korkar.
Göz açıp kapar misali, bir rüyadır yaşamak.
Şehvetin çığlığı doruğa ulaştı
Öpüşürken salyalar, yüzümüze bulaştı
Belki de bizin için bu bilinen uğraştı
Bu kez de kesti ipleri dibinden, hain yaşamak
Hırçın bir yağmur gibi bardaktan boşanır,
Bütün bu aşklar, kinler, sitemler hepsi onadır.
Süre daima hep ondan yanadır.
Sisli duvarlar arkasından yönetilen bir evrendir yaşamak
Tarih: 29 / 12 / 1991
Narin bir basamaklar hengamesidir
Bazen yeni doğan bebeği kucaklamak
Bazen de basamaklarda atılan alın teridir,
Önünde yükselen yüce bir volkandır yaşamak
Santimi santimine, derinden bir nefesle
İçeri çekilen uçarı bir iç çekmektir.
Burcu burcu, dirhem dirhem alkışlanmak ya da;
Sade bir tomurcuktur yaşamak.
Zehre çalan hakikatidir,
Mantar gibi biten, yanı başındaki ölümün.
Bazen, dikenli ellerde oluşan şevkattir,
Nereden geldiği bilinmeyen bir sır gibi yaşamak.
Dağlarında ıslık çalan kör bir kurşundur.
Azgın bir boğa gibi içini okur,
Kabe Taşı gibi dimdik karşında durur,
Namus borcu, boyun borcu yaşamak
Hep derdini anlatır, dinlemez senin derdini
Katar, birer ikişer önüne; beşerin her ferdini
Aynı tastan su içirir, ayırmaz; merdini, namerdini
Çıngıraklı bir yılandır, sokar “öldürmez” yaşamak.
Fantazilerle süslü bir dramı daima olmuştur
Belki de çalılıklar arasında sinsice kaybolmuştur
Bilemezsin, senin için de süre belki dolmuştur.
Seher vakti açık kalan bir kapıdır yaşamak.
Darbeler ard arda, sanki bir mahşer
Bütün bunlara sebep, o güzel dilber
Yıkmak için seni, herkes seferber
Düşene “Bir tekme de sen vur” yaşamak.
Meydanda hiç ceset yok, bin tabut kalkar
Bin tabut arkasından bir dua sarkar.
Bir değil, milyon tane insan zamandan korkar.
Göz açıp kapar misali, bir rüyadır yaşamak.
Şehvetin çığlığı doruğa ulaştı
Öpüşürken salyalar, yüzümüze bulaştı
Belki de bizin için bu bilinen uğraştı
Bu kez de kesti ipleri dibinden, hain yaşamak
Hırçın bir yağmur gibi bardaktan boşanır,
Bütün bu aşklar, kinler, sitemler hepsi onadır.
Süre daima hep ondan yanadır.
Sisli duvarlar arkasından yönetilen bir evrendir yaşamak
Tarih: 29 / 12 / 1991
GİDECEĞİM
GİDECEĞİM
Haksızlığın kehanetine ağlıyorum
Bir bir dökülüyor, binbir gayret içinde gözyaşlarım
Asla, etki altına alamaz beni duygularım
Kararımı verdim; ben, bütün azmimle çekip gidiyorum.
Nafile, haykırmayın arkamdan; sevgi arıyorum ben
Duvar gibi dikilsen bile önüme, durduramazsın beni sen.
Bir kardeş, bir kardeşe düşman olmuşken
İlk fırsatta gideceğim ben, bu şehirden
Ne fark eder ki bir yerlere sığınacağım işte
Kaçmak değil, benimkisi baskılardan, huzur aramak sadece
Üzüntüden, önümde dursanız bile secde
Bir gün, basıp gideceğim durgun, sessizce
Lanet olsun böyle yaşama, böyle hayata
Çıkacağım belki de uzun, çok uzun seyahate
Orada kavuşacağım belki tüm benliğimde rahata
Demir alındı, benim için bu mekandan,
Beklenen denizci rüzgarı da esti artık, yelkenler fora.
Gideceğim; ama bir tek sorum var
Hiç mi menfaatinize değildi, bu ademoğlundaki eller, ayaklar?
Beni ancak artık, uzaklar paklar.
Bırakacağım ideallerimi, hayallerimi bir bir kenara
Kimbilir, sığınırım belki günlerce ağaç altı bulamadan,
Bir sağanak yağmura.
Belki de uzanırım bir gece, kimliksiz, boylu boyuna zıpkın gibi rıhtıma.
Gidiyorum ben, taşırdınız sabrımı, ağır geldi bu yük, benim sırtıma.
Yaşayacağım mekanı, kendim seçeceğim
Kum tanesi insanları, eleğimde teker teker eleyeceğim
Yaşanmış olan hayatımın üzerinden, bir kalemde geçeceğim.
Karar verdim, eninde sonunda ben, gideceğim.
Tarih: 8 / 11 / 1991
Haksızlığın kehanetine ağlıyorum
Bir bir dökülüyor, binbir gayret içinde gözyaşlarım
Asla, etki altına alamaz beni duygularım
Kararımı verdim; ben, bütün azmimle çekip gidiyorum.
Nafile, haykırmayın arkamdan; sevgi arıyorum ben
Duvar gibi dikilsen bile önüme, durduramazsın beni sen.
Bir kardeş, bir kardeşe düşman olmuşken
İlk fırsatta gideceğim ben, bu şehirden
Ne fark eder ki bir yerlere sığınacağım işte
Kaçmak değil, benimkisi baskılardan, huzur aramak sadece
Üzüntüden, önümde dursanız bile secde
Bir gün, basıp gideceğim durgun, sessizce
Lanet olsun böyle yaşama, böyle hayata
Çıkacağım belki de uzun, çok uzun seyahate
Orada kavuşacağım belki tüm benliğimde rahata
Demir alındı, benim için bu mekandan,
Beklenen denizci rüzgarı da esti artık, yelkenler fora.
Gideceğim; ama bir tek sorum var
Hiç mi menfaatinize değildi, bu ademoğlundaki eller, ayaklar?
Beni ancak artık, uzaklar paklar.
Bırakacağım ideallerimi, hayallerimi bir bir kenara
Kimbilir, sığınırım belki günlerce ağaç altı bulamadan,
Bir sağanak yağmura.
Belki de uzanırım bir gece, kimliksiz, boylu boyuna zıpkın gibi rıhtıma.
Gidiyorum ben, taşırdınız sabrımı, ağır geldi bu yük, benim sırtıma.
Yaşayacağım mekanı, kendim seçeceğim
Kum tanesi insanları, eleğimde teker teker eleyeceğim
Yaşanmış olan hayatımın üzerinden, bir kalemde geçeceğim.
Karar verdim, eninde sonunda ben, gideceğim.
Tarih: 8 / 11 / 1991
DONUK TABLO
DONUK TABLO
Donuk bir tabloda, ressamın
Fırçasıyla birleşti iki dudağın.
Ardından fırça, tabloya çarptı
Ansızın oluşuverdi tabloda solgun yanağın
Sonbaharda, çınar ağacı gibi titredi fırça
Durdu, irkildi birdenbire pervasızca
Bakar oldu tabloya, yalnızca dedi ki “Nasıl çizerim?”
Son bir gayretle izah etti ellerime gerçeği yüreğim
Parıldayan bir nur düştü gökten
Oluştu tabloda, kömür gözlerin
Bu kez, zahmetlice değdirdi fırçasını ressam, kenarına tuvalin
“Hayret! Aklımdaymış hala.” dedi, alın kemiğin
Ressamın gayreti ile tuvalle fırça son kez birleşti
Süslendi donuk tablo ve cansız saçların.
Tarih: 18 / 10 / 1991
Donuk bir tabloda, ressamın
Fırçasıyla birleşti iki dudağın.
Ardından fırça, tabloya çarptı
Ansızın oluşuverdi tabloda solgun yanağın
Sonbaharda, çınar ağacı gibi titredi fırça
Durdu, irkildi birdenbire pervasızca
Bakar oldu tabloya, yalnızca dedi ki “Nasıl çizerim?”
Son bir gayretle izah etti ellerime gerçeği yüreğim
Parıldayan bir nur düştü gökten
Oluştu tabloda, kömür gözlerin
Bu kez, zahmetlice değdirdi fırçasını ressam, kenarına tuvalin
“Hayret! Aklımdaymış hala.” dedi, alın kemiğin
Ressamın gayreti ile tuvalle fırça son kez birleşti
Süslendi donuk tablo ve cansız saçların.
Tarih: 18 / 10 / 1991
Etiketler:
donuk,
Donuk tablo,
hayret,
mutlu,
nasıl çizerim ? irkildi,
parıldayan,
resim,
tablo
ÇORAK TOPRAK
ÇORAK TOPRAK
Gece çöküyor sabah, topraklarımın üzerine
Şaha kalkıyor sessizce her bir gölge
Sarıyor zincirler masum karanlıkları
Acılar unutulmuyor; batıyor teker teker, fersah fersah derine
Gezegenler uçuşuyor atmosferin nezdinde
“Bu, benim parlak yıldızım” diyorum, “Orada, bak. . . üzerinde
Kahrediyorum kendime çıldıracağım
Bulanıyor tenim de gecenin zift rengine
İniyor tokat olup bir bir acizliğim yüzüme
Çetin bir muhakeme yapılıyor, ruhumun baş şehrinde
Çiseliyor ince ince bir yağmur sağanağı
Ne gezer! Yetişmez olmuş küçük bir fidan bile
Çorak topraklarım üzerinde
Tarih: 16 / 10 / 1991
Gece çöküyor sabah, topraklarımın üzerine
Şaha kalkıyor sessizce her bir gölge
Sarıyor zincirler masum karanlıkları
Acılar unutulmuyor; batıyor teker teker, fersah fersah derine
Gezegenler uçuşuyor atmosferin nezdinde
“Bu, benim parlak yıldızım” diyorum, “Orada, bak. . . üzerinde
Kahrediyorum kendime çıldıracağım
Bulanıyor tenim de gecenin zift rengine
İniyor tokat olup bir bir acizliğim yüzüme
Çetin bir muhakeme yapılıyor, ruhumun baş şehrinde
Çiseliyor ince ince bir yağmur sağanağı
Ne gezer! Yetişmez olmuş küçük bir fidan bile
Çorak topraklarım üzerinde
Tarih: 16 / 10 / 1991
ÇIKIŞ YOK
ÇIKIŞ YOK
Aradan belki geçti yıllar
Belki de geçecek günler, asırlar
Hangi tarafa baksan yar,
Nasıl ölçersen ölç, bil ki yine dar.
Bir türlü, bir türlü dinmek bilmiyor bu keskin uğultular
Bu mekan, bize yabancı artık
Ölümle vedalaşıp yaşamayı bıraktık
Kan içinde kaldı yattığım yastık
Belki ölümsüzlüğe hayli yaklaştık
Belki de yaşamdan fersah fersah uzaklaştık
Bu menfaat dünyasında yalnız o mu var?
Mümkün mü görmek yüzünü! Kaplamış etrafını sisler, dumanlar
Çıkmak bilmiyor aklımdan kömür gözler, kiraz dudaklar
Yol geçen oldu herkese bu koca hanlar
Ben ise hanın içinde mahsur kaldım, kilitli kapılar
Çıkış değil bana, umut değil; cam, çerçeve, pencere, kapı, duvar
Yıl: 1991
Aradan belki geçti yıllar
Belki de geçecek günler, asırlar
Hangi tarafa baksan yar,
Nasıl ölçersen ölç, bil ki yine dar.
Bir türlü, bir türlü dinmek bilmiyor bu keskin uğultular
Bu mekan, bize yabancı artık
Ölümle vedalaşıp yaşamayı bıraktık
Kan içinde kaldı yattığım yastık
Belki ölümsüzlüğe hayli yaklaştık
Belki de yaşamdan fersah fersah uzaklaştık
Bu menfaat dünyasında yalnız o mu var?
Mümkün mü görmek yüzünü! Kaplamış etrafını sisler, dumanlar
Çıkmak bilmiyor aklımdan kömür gözler, kiraz dudaklar
Yol geçen oldu herkese bu koca hanlar
Ben ise hanın içinde mahsur kaldım, kilitli kapılar
Çıkış değil bana, umut değil; cam, çerçeve, pencere, kapı, duvar
Yıl: 1991
ŞARTLI TAHLİYE
ŞARTLI TAHLİYE
Şartlı tahliye edilmişiz
Evren parmaklığının arkasındaki
Küresel dünyaya
Kimimiz, cezamızı çekmiş bitirmiş
Kimimizin bitmemiş, bitmemiş cezası
Çekiyor hala. . .
Küçük bir sala insanlar doluşmuş
Suda kalan boğulmuş yahut
Çekmişler saldan insanları, teker teker düşürmüşler suya
Derken bir fırtına çıkmış
Kenetlenmiş, birbirine sokulmuş bütün sallar
Bu defa da nehir olmuş, kandan akan seller
Nereye gitsen kan, nereye baksan kesik eller
Utanmadın mı, bıkmadın mı ey insan!
Yeter artık, yeter! . .
Yıl: 1991
Şartlı tahliye edilmişiz
Evren parmaklığının arkasındaki
Küresel dünyaya
Kimimiz, cezamızı çekmiş bitirmiş
Kimimizin bitmemiş, bitmemiş cezası
Çekiyor hala. . .
Küçük bir sala insanlar doluşmuş
Suda kalan boğulmuş yahut
Çekmişler saldan insanları, teker teker düşürmüşler suya
Derken bir fırtına çıkmış
Kenetlenmiş, birbirine sokulmuş bütün sallar
Bu defa da nehir olmuş, kandan akan seller
Nereye gitsen kan, nereye baksan kesik eller
Utanmadın mı, bıkmadın mı ey insan!
Yeter artık, yeter! . .
Yıl: 1991
Etiketler:
af,
ceza,
evren,
kan matarası,
karesel dünya,
küresel dünya,
suda,
Şartlı tahliye,
yeni,
yeni af,
yeter
PEŞMERKE
PEŞMERKE
Bu gece, Dünya penceresinden, seni seyrettim.
Dolandı bir bir çevremde, bütün yıldızlar.
Nefesim kesilinceye dek seni meşkettim.
Can çekildi üzerimden ansızın, yüreğim sızlar.
Nurdan bir iz düştü önüme,
Mazide bir ateş tekrar küllendi.
Küllerin içinden, parıltı vurdu gözüme
Gönlüm, ızdırap içinde sana seslendi.
Bu duygu, zincirlerle bağladı beni, sana bir kere
Yürek yaralarımdan, kan bir bir boşandı
Aşk tufanında, ümitsizce bocalayan bu peşmerke,
Teselliyi, bir içimlik sigarada aradı.
Tarih: 29 Ağustos 1991
Bu gece, Dünya penceresinden, seni seyrettim.
Dolandı bir bir çevremde, bütün yıldızlar.
Nefesim kesilinceye dek seni meşkettim.
Can çekildi üzerimden ansızın, yüreğim sızlar.
Nurdan bir iz düştü önüme,
Mazide bir ateş tekrar küllendi.
Küllerin içinden, parıltı vurdu gözüme
Gönlüm, ızdırap içinde sana seslendi.
Bu duygu, zincirlerle bağladı beni, sana bir kere
Yürek yaralarımdan, kan bir bir boşandı
Aşk tufanında, ümitsizce bocalayan bu peşmerke,
Teselliyi, bir içimlik sigarada aradı.
Tarih: 29 Ağustos 1991
Etiketler:
dolandı,
dudağa akmak,
dünya,
kalbe akmak,
küllerin içinde,
mazi,
nur,
nurdan,
öpmek,
peşmerke,
sevgi,
sevişmek,
sevmek,
yıldızlar
DİŞLİ ÇARK
DİŞLİ ÇARK
Birkaç ışıldayan yıldız ve. . .
Bilinen birkaç gezegen.
Her gün üzerinde yürüyüp de
Karşımıza itiyle kopuğuyla çıkan. . .
Olağan dünya. . .
Bu mu insanların
Beklentileri senden?
Bağlanmak, çözülmek
İşkence görmek ve
Sessizce yakılarak defnedilmek
Bir namert çıkıveriyor ortaya.
Vahşi bir kara kaplan misali,
Alıyor pençesine insanları,
Katıyor vahşet kervanıyla
Önüne bir bir
Düzenli bir düzen aramayın, nafile!
Bulutlar bir bir söndürüyor yıldızların ışığını.
Arkasından, bir rüzgar alıp gidiyor
Acıyla çürümüş olan geçmişin tüm karanlıklarını.
Ateş, olanca gücüyle kavuruyor
Sarıyor, masum insanların bedenini, tenini
Toprak, siliyor küllerini
Namahrem bir biçimde.
Gören gözler, kör edildi.
Sakın, şahit olmayın!
“Aman” dileyen katledildi,
Bilin, cahil kalmayın.
Nefret ve kin, neden irtica ettin?
Satırlarıma, seni, ben çağırmadım.
Nasıl girdin kundaktaki bebeğin kanına?
Hiç mi acıyamadın? . .
Doğrusu; sen, büyüklük ettin
Acımamaya katlandın.
İşin bitince alkışlanıp, temizlenince aklandın.
Elin vicdanında, yatıp kalkıp nice rüyalar tattın.
Çarkın altında yattın, yüzyıllar boyu yaşlandın.
Tarih: 24 Nisan 1991
Birkaç ışıldayan yıldız ve. . .
Bilinen birkaç gezegen.
Her gün üzerinde yürüyüp de
Karşımıza itiyle kopuğuyla çıkan. . .
Olağan dünya. . .
Bu mu insanların
Beklentileri senden?
Bağlanmak, çözülmek
İşkence görmek ve
Sessizce yakılarak defnedilmek
Bir namert çıkıveriyor ortaya.
Vahşi bir kara kaplan misali,
Alıyor pençesine insanları,
Katıyor vahşet kervanıyla
Önüne bir bir
Düzenli bir düzen aramayın, nafile!
Bulutlar bir bir söndürüyor yıldızların ışığını.
Arkasından, bir rüzgar alıp gidiyor
Acıyla çürümüş olan geçmişin tüm karanlıklarını.
Ateş, olanca gücüyle kavuruyor
Sarıyor, masum insanların bedenini, tenini
Toprak, siliyor küllerini
Namahrem bir biçimde.
Gören gözler, kör edildi.
Sakın, şahit olmayın!
“Aman” dileyen katledildi,
Bilin, cahil kalmayın.
Nefret ve kin, neden irtica ettin?
Satırlarıma, seni, ben çağırmadım.
Nasıl girdin kundaktaki bebeğin kanına?
Hiç mi acıyamadın? . .
Doğrusu; sen, büyüklük ettin
Acımamaya katlandın.
İşin bitince alkışlanıp, temizlenince aklandın.
Elin vicdanında, yatıp kalkıp nice rüyalar tattın.
Çarkın altında yattın, yüzyıllar boyu yaşlandın.
Tarih: 24 Nisan 1991
AĞLADIM
AĞLADIM
Bu günkü dersimde, sıra üstünde
Hayal girdabının kapısını araladım.
Hayalin, geçmişi saran teninde
Nurdan parlak, yakıcı bir güneşi anımsadım
Birden uçmak için havalandığımda
Takıldı tüy bulutlara, kırıldı kanadım
Çarpıcı bir kuvvet gücüyle beni, sana çekti
Etkisinde olduğum buhrandan, bir türlü kendimi kurtaramadım.
Lanetledim gözlerimi, gökkubbenin seyrinde
Ağladım; ağladım, ağladım, ağladım
Doğayla birleşen şu dört mevsimde
Çile dolu geçen zamanla, son sözlerimi tamamladım.
Tarih: 26 / 5 / 1991
Bu günkü dersimde, sıra üstünde
Hayal girdabının kapısını araladım.
Hayalin, geçmişi saran teninde
Nurdan parlak, yakıcı bir güneşi anımsadım
Birden uçmak için havalandığımda
Takıldı tüy bulutlara, kırıldı kanadım
Çarpıcı bir kuvvet gücüyle beni, sana çekti
Etkisinde olduğum buhrandan, bir türlü kendimi kurtaramadım.
Lanetledim gözlerimi, gökkubbenin seyrinde
Ağladım; ağladım, ağladım, ağladım
Doğayla birleşen şu dört mevsimde
Çile dolu geçen zamanla, son sözlerimi tamamladım.
Tarih: 26 / 5 / 1991
MAHLUK’U ASİL
MAHLUK’U ASİL
Önce, naz etti doğa; ardından,
Fışkırdı, gazabın tohumu olan insan
Sonra, uyandı doğa derin uykusundan,
Değen insan elinin hışırtısıyla.
Bu el ki kendi hazırladı sonunu,
Tabiat ana, iyi terbiye edemedi oğlunu.
Çocuk, kendi kurallarıyla oynuyordu oyununu. . .
Evreni umursamayan, o alaylı tarzıyla
Nice nefis manzaralarla karşılaştı bu mahluk
İrkildi adeta, evrenin temizliğinden ve neşesinden! . .
“Nefret” denen tohumu, dünyaya serpti;
Küçük bir iyilik filizi yeşerdi, merhametinden!
Namahrem yerlere elini uzattı
Bir matara dolusu kan çıkarıp içti heybesinden.
Cıvıl cıvıl melodilerle titreşen kuş seslerine
Karıştı dirhem dirhem makine gıcırtıları
Yıl: 19 / 5 / 1991
Önce, naz etti doğa; ardından,
Fışkırdı, gazabın tohumu olan insan
Sonra, uyandı doğa derin uykusundan,
Değen insan elinin hışırtısıyla.
Bu el ki kendi hazırladı sonunu,
Tabiat ana, iyi terbiye edemedi oğlunu.
Çocuk, kendi kurallarıyla oynuyordu oyununu. . .
Evreni umursamayan, o alaylı tarzıyla
Nice nefis manzaralarla karşılaştı bu mahluk
İrkildi adeta, evrenin temizliğinden ve neşesinden! . .
“Nefret” denen tohumu, dünyaya serpti;
Küçük bir iyilik filizi yeşerdi, merhametinden!
Namahrem yerlere elini uzattı
Bir matara dolusu kan çıkarıp içti heybesinden.
Cıvıl cıvıl melodilerle titreşen kuş seslerine
Karıştı dirhem dirhem makine gıcırtıları
Yıl: 19 / 5 / 1991
Etiketler:
cıvıl cıvıl,
doğa,
fışkırdınamahrem,
kan matarası,
MAHLIK,
mahluk,
naz
KURULU ÇALAR SAAT
KURULU ÇALAR SAAT
Sonsuz bir işkenceye mi tabi tutuluyoruz! . .
Sevmek, sevişmek, zevk; bunlar, nasıl kavramlar?
Kurulu çalar saatler gibi bozuluyoruz.
Neden bitmek bilmiyor, bu uzun akşamlar?
Nefretle mi uyanıyoruz acaba bu derin uykulardan?
Nasıl bir yaşam bizimkisi, dolap beygiri misali!
Bir film şeridi gibi kayıp gidiyor dünya elimizden,
Masmavi derin sulara gömülen heybetli gemiler misali
Dengesiz bir tahtarevalli gibi neden nefret ağır basıyor;
Mancınıktan fırlayan bir söz ile iyilik duvarları, kan içinde kalıyor?
Neden kin duvarı gibi asık suratlı insanlar?
Dünya, bir zeytin dalına sımsıkı sarılsa! . .
Neden kökünden kesiliyor, barışa uzanan eller?
Tarih: 10 / 5 / 1991
Sonsuz bir işkenceye mi tabi tutuluyoruz! . .
Sevmek, sevişmek, zevk; bunlar, nasıl kavramlar?
Kurulu çalar saatler gibi bozuluyoruz.
Neden bitmek bilmiyor, bu uzun akşamlar?
Nefretle mi uyanıyoruz acaba bu derin uykulardan?
Nasıl bir yaşam bizimkisi, dolap beygiri misali!
Bir film şeridi gibi kayıp gidiyor dünya elimizden,
Masmavi derin sulara gömülen heybetli gemiler misali
Dengesiz bir tahtarevalli gibi neden nefret ağır basıyor;
Mancınıktan fırlayan bir söz ile iyilik duvarları, kan içinde kalıyor?
Neden kin duvarı gibi asık suratlı insanlar?
Dünya, bir zeytin dalına sımsıkı sarılsa! . .
Neden kökünden kesiliyor, barışa uzanan eller?
Tarih: 10 / 5 / 1991
Etiketler:
duvar,
kavramlar,
nefret,
savaş,
sevişmek,
sevmek,
sonsuz işkence,
tahtarevalli,
zevk,
zeytin dalı
Çile
ÇİLE
Ateşle oynamak bizimkisi
Şarapnerler içinde, ateş hattında
Yaşam değil, zahiri gölgesi ( ancak )
Boğuşmak; sadece boğuşmak geçen zamanla
Almış başını, uzamış nefret çizgisi
Dünya çapında, pervasızca
Kalmamış yaşamın bir silintisi
Oymaya kalkıyor gözünü, en yakının da!
Yok olmayan bir tek, insan öfkesi
Uzayıp giden zeytin dalları arasında.
Bu, insanlığın büyük çilesi
Doldurmuyor süreyi, yılda; asırda
Tarih: 1 / 5 / 1991
Ateşle oynamak bizimkisi
Şarapnerler içinde, ateş hattında
Yaşam değil, zahiri gölgesi ( ancak )
Boğuşmak; sadece boğuşmak geçen zamanla
Almış başını, uzamış nefret çizgisi
Dünya çapında, pervasızca
Kalmamış yaşamın bir silintisi
Oymaya kalkıyor gözünü, en yakının da!
Yok olmayan bir tek, insan öfkesi
Uzayıp giden zeytin dalları arasında.
Bu, insanlığın büyük çilesi
Doldurmuyor süreyi, yılda; asırda
Tarih: 1 / 5 / 1991
DUYGU FIRTINASI
DUYGU FIRTINASI
Defnedilmiş mezarlarına teker teker
İniltiler içinde ağlıyor, bağıramıyor yurttaşlar
Hainliğin korkunç pençesiyle irkilmiş
Kan dökmenin; önü yok, arkası yok, zevk alıyor alçaklar
Nefis bir ölüm hazırlanmış ki
Fire vermez, aman vermez, sır vermez
Sanma ki gaddar insan
Mezar üzerindeki çiçekler, dirilmez.
Sahipsiz bir vatanın evladı değiliz,
Olmadık, olmayacağız asla.
Kanıyla topraktan, filiz yeşertmiş atalarımız
Ümmetine layık olamadıksa peygamberim, bizi bağışla
Usulcana sokuldu yanımıza, hain fitneler
Lanetlesek de çare değil tarihler
Adaletin boynunu, vurdu hainler
Gözümüze perdeler çekti, uçan şahinler
Tarih: 20 / 4 / 1991
Defnedilmiş mezarlarına teker teker
İniltiler içinde ağlıyor, bağıramıyor yurttaşlar
Hainliğin korkunç pençesiyle irkilmiş
Kan dökmenin; önü yok, arkası yok, zevk alıyor alçaklar
Nefis bir ölüm hazırlanmış ki
Fire vermez, aman vermez, sır vermez
Sanma ki gaddar insan
Mezar üzerindeki çiçekler, dirilmez.
Sahipsiz bir vatanın evladı değiliz,
Olmadık, olmayacağız asla.
Kanıyla topraktan, filiz yeşertmiş atalarımız
Ümmetine layık olamadıksa peygamberim, bizi bağışla
Usulcana sokuldu yanımıza, hain fitneler
Lanetlesek de çare değil tarihler
Adaletin boynunu, vurdu hainler
Gözümüze perdeler çekti, uçan şahinler
Tarih: 20 / 4 / 1991
SEVGİNİN DRAMI
SEVGİNİN DRAMI
Çılgına çevirdi, gözlerin beni
İtiraf edememek, edecek deli.
Duygular, doruktaki bir volkanın krateri
İçindeki sevgiyle beraber misin?
Yemyeşil gözlerin sanki bir ahu,
Senin de hiç insafın yokmuş, be yahu! . .
“Ölüyorum” desem, bir damla su
Sevgi pınarından verecek misin?
Anlaşılmaz dışarıdan, ilk bakışta
Hazan eder aşk, gönlü, birkaç yakışta
Sana karşı gönlümü, bir yakarışta
Alıp da bağrına basacak mısın?
Tarih: 12 Şubat 1991
Çılgına çevirdi, gözlerin beni
İtiraf edememek, edecek deli.
Duygular, doruktaki bir volkanın krateri
İçindeki sevgiyle beraber misin?
Yemyeşil gözlerin sanki bir ahu,
Senin de hiç insafın yokmuş, be yahu! . .
“Ölüyorum” desem, bir damla su
Sevgi pınarından verecek misin?
Anlaşılmaz dışarıdan, ilk bakışta
Hazan eder aşk, gönlü, birkaç yakışta
Sana karşı gönlümü, bir yakarışta
Alıp da bağrına basacak mısın?
Tarih: 12 Şubat 1991
Uykudaki Yaşam
UYKUDAKİ YAŞAM
Sarı saçları, güneş gibi parlayan yar
Hayatımızın ilk baharına, yağmasın karlar
Bize de görünsün, en güzel haliyle o tatlı bahar
“Dünya” denen uykudan, uyuyup da uyanamamak var.
Acı bir zehir gibi yakıyor içimi aşkın, neden;
Ürperiyorum adeta, aşkın bu biçiminden
Şüphe ediyorum; aşktan taşan kalbimden
Kalıcı değilim; anla, sararan benzimden
Hayat, çok kısa; fark edemedin mi güzelim?
Gel, tut ellerimden; gel ki
Gezelim, eğlenelim
Tatlı tatlı, sevgiyi kana kana içelim
Tarih: 2 Şubat 1991
Sarı saçları, güneş gibi parlayan yar
Hayatımızın ilk baharına, yağmasın karlar
Bize de görünsün, en güzel haliyle o tatlı bahar
“Dünya” denen uykudan, uyuyup da uyanamamak var.
Acı bir zehir gibi yakıyor içimi aşkın, neden;
Ürperiyorum adeta, aşkın bu biçiminden
Şüphe ediyorum; aşktan taşan kalbimden
Kalıcı değilim; anla, sararan benzimden
Hayat, çok kısa; fark edemedin mi güzelim?
Gel, tut ellerimden; gel ki
Gezelim, eğlenelim
Tatlı tatlı, sevgiyi kana kana içelim
Tarih: 2 Şubat 1991
Etiketler:
güneş,
hicran yarası,
sarı saçlar,
uyku,
Uykudaki yaşam,
yaşam
Çaresiz Sürgün
ÇARESİZ SÜRGÜN
Sevginin fırtınalı vadisinde
Karşılaştık ikimiz, seninle bir gün
Kaderimizin oyununa geldik; çaresiz,
Eğildik sürgün
Nice acılara, aldırış etmedi şu gönlüm
Kaldı boynu bükük, şimdi çok üzgün
Korkuyorum belki de bir gün;
Alacak sazını eline, olacak gezgin.
Tarih: 26 Ocak 1991
Sevginin fırtınalı vadisinde
Karşılaştık ikimiz, seninle bir gün
Kaderimizin oyununa geldik; çaresiz,
Eğildik sürgün
Nice acılara, aldırış etmedi şu gönlüm
Kaldı boynu bükük, şimdi çok üzgün
Korkuyorum belki de bir gün;
Alacak sazını eline, olacak gezgin.
Tarih: 26 Ocak 1991
Parlak Bir Güneş
PARLAK BİR GÜNEŞ
Deli divane gibi savrulur gönlüm
Akan nehir sanki, çağlar delice
Yine birini sevdin, daha yenice
Gönlüm, dayanamazsın böyle sevince
Sahillere vuran boş şişeler gibi,
Hor görüldün, kimbilir belki yıllarca
Artık, bir limana sığınma zamanıdır
Parlak bir güneş, yeni denizin ufkunda.
Tarih: 3 Ocak 1991
Deli divane gibi savrulur gönlüm
Akan nehir sanki, çağlar delice
Yine birini sevdin, daha yenice
Gönlüm, dayanamazsın böyle sevince
Sahillere vuran boş şişeler gibi,
Hor görüldün, kimbilir belki yıllarca
Artık, bir limana sığınma zamanıdır
Parlak bir güneş, yeni denizin ufkunda.
Tarih: 3 Ocak 1991
İstanbul Busesi
İSTANBUL BUSESİ
Her birimiz, gemilerden, derinliklere bırakılan
Serseri mayınlarıyız, İstanbul kıyılarının
Kimimiz dayanıklıdır, yıllarca ilk günkü halini korur
Çoğumuz, ilk bulduğu zemine çakılır; patlar.
Kimi İstanbullu, alır eline bavulunu; memleket yolunu tutar.
Eski İstanbullu, bulur ocağını; kazık kakar Topkapı Surları’na
Hani, bir de derviş İstanbullu vardır,
Anadolu’dan kalkar, gelir; nice ümitlerle
Zaman, İstanbul’da, İstanbul’u anlatan
Bir karmaşadır, tarih içinde.
Bir bakarsın İstanbul, Bizans elinde
Bir de bakmışsın ki fethedilmiş; Türkler’de
Lakin, İstanbul bir çığdır
Memleketine bağlanamayan her kişinin bağrında.
Hey, İstanbul! Ne lütufsun
Akıllın da var, delinde, sağırında. . .
Tarih: 25 Kasım 1990
Her birimiz, gemilerden, derinliklere bırakılan
Serseri mayınlarıyız, İstanbul kıyılarının
Kimimiz dayanıklıdır, yıllarca ilk günkü halini korur
Çoğumuz, ilk bulduğu zemine çakılır; patlar.
Kimi İstanbullu, alır eline bavulunu; memleket yolunu tutar.
Eski İstanbullu, bulur ocağını; kazık kakar Topkapı Surları’na
Hani, bir de derviş İstanbullu vardır,
Anadolu’dan kalkar, gelir; nice ümitlerle
Zaman, İstanbul’da, İstanbul’u anlatan
Bir karmaşadır, tarih içinde.
Bir bakarsın İstanbul, Bizans elinde
Bir de bakmışsın ki fethedilmiş; Türkler’de
Lakin, İstanbul bir çığdır
Memleketine bağlanamayan her kişinin bağrında.
Hey, İstanbul! Ne lütufsun
Akıllın da var, delinde, sağırında. . .
Tarih: 25 Kasım 1990
Boğaz'da bir gezinti
BOĞAZ’DA BİR GEZİNTİ
Boğaz’da giderken bir vapurla
Geçsin diye karşıya beklerken sabırla ( cümle düşük gibi! )
Yağmur yağıp da cam buğulanınca
Ne güzeldir camdan inen damlalar.
Fırtına çıkıp deniz çoşunca,
Gök aydınlanıp şimşek çakınca,
Yağmur bir sel gibi güvertede akınca
Ne hırçındır cama vuran dalgalar
Aradan yıllar geçip deniz durunca,
Azalıp da akıntı su durulunca,
Bir dostum çıkıp da seni görünce,
Ne haindir yüzündeki çizgiler
Sevdiğin yar hafızana girince,
Vapur bir o yana, bir bu yana sendeleyince,
Tüm hüzünler dönüşünce sevince
Ne şirindir gözden süzülen taneler
Yıl: 1990
Boğaz’da giderken bir vapurla
Geçsin diye karşıya beklerken sabırla ( cümle düşük gibi! )
Yağmur yağıp da cam buğulanınca
Ne güzeldir camdan inen damlalar.
Fırtına çıkıp deniz çoşunca,
Gök aydınlanıp şimşek çakınca,
Yağmur bir sel gibi güvertede akınca
Ne hırçındır cama vuran dalgalar
Aradan yıllar geçip deniz durunca,
Azalıp da akıntı su durulunca,
Bir dostum çıkıp da seni görünce,
Ne haindir yüzündeki çizgiler
Sevdiğin yar hafızana girince,
Vapur bir o yana, bir bu yana sendeleyince,
Tüm hüzünler dönüşünce sevince
Ne şirindir gözden süzülen taneler
Yıl: 1990
Güz Dönemi
GÜZ DÖNEMİ
Ayrılık rüzgarı esti bir kere
Döktü, bir yaprak gibi saçtı yerlere
Gözyaşları olmuştu, akan bir dere
Sonsuz hüzün fısıldıyordu sevgililere.
Bir daha batmamak ( doğmamak? olabilir mi)üzere batmıştı, sevgi güneşi
Asla sönmeyecekmiş gibi yanıyordu, hüzün ateşi
Kulaklar işitmek istemiyordu, haykıran sesi
Kaçmıştı insanın bir kere, sonsuz neşesi
Yıl: 1990
Ayrılık rüzgarı esti bir kere
Döktü, bir yaprak gibi saçtı yerlere
Gözyaşları olmuştu, akan bir dere
Sonsuz hüzün fısıldıyordu sevgililere.
Bir daha batmamak ( doğmamak? olabilir mi)üzere batmıştı, sevgi güneşi
Asla sönmeyecekmiş gibi yanıyordu, hüzün ateşi
Kulaklar işitmek istemiyordu, haykıran sesi
Kaçmıştı insanın bir kere, sonsuz neşesi
Yıl: 1990
Etiketler:
acı,
dönemi,
güz,
Güz Dönemi,
hicran,
hicran acısı,
hicran yarası
Sevgiliye Hitab
SEVGİLİYE HİTAB
Fırtınanın içerisinde karanlıkla kucaklaşırcasına,
Koşuyordu gökyüzü.
Senden ayrıldıktan sonra yıkıldı gönlüm,
Adeta öksüzdü.
Sonunda, bu hırçın an geldi geçti. Belli ki. . .
Yenmişti güçlü, güçsüzü
Bu amansız mücadelenin sonunda yağmurlar,
Söylemişti son sözü. . .
Hıçkıra hıçkıra ağladım, bir çocuk gibi
Güçsüzüm
Çaldırdım gönlümü, hırsızların en tatlısına
Suçsuzum
Mutluluk benim de hakkım; ama ulaşamadım
Şanssızım
Asla kavuşamayacak gibi bir duyguya kapılıyorum.
Teselli edilmek istiyorum
Yalnızım
Delirir gibi oluyorum sensiz, kırıp dökmek istiyorum her şeyi
Durgunum
Tarif edilmez duygularla bağlıyım, anlatamıyorum
Suskunum
Taparcasına seviyorum seni; aşığım, tutkunum
Vurgunum
Uzun zamandan beri sevgilim, aşkınla doluyum
Taşıyorum
Kimbilir, belki de zaman zaman yanaklarından süzülüp
Akıyorum
Yıl: 1990
Fırtınanın içerisinde karanlıkla kucaklaşırcasına,
Koşuyordu gökyüzü.
Senden ayrıldıktan sonra yıkıldı gönlüm,
Adeta öksüzdü.
Sonunda, bu hırçın an geldi geçti. Belli ki. . .
Yenmişti güçlü, güçsüzü
Bu amansız mücadelenin sonunda yağmurlar,
Söylemişti son sözü. . .
Hıçkıra hıçkıra ağladım, bir çocuk gibi
Güçsüzüm
Çaldırdım gönlümü, hırsızların en tatlısına
Suçsuzum
Mutluluk benim de hakkım; ama ulaşamadım
Şanssızım
Asla kavuşamayacak gibi bir duyguya kapılıyorum.
Teselli edilmek istiyorum
Yalnızım
Delirir gibi oluyorum sensiz, kırıp dökmek istiyorum her şeyi
Durgunum
Tarif edilmez duygularla bağlıyım, anlatamıyorum
Suskunum
Taparcasına seviyorum seni; aşığım, tutkunum
Vurgunum
Uzun zamandan beri sevgilim, aşkınla doluyum
Taşıyorum
Kimbilir, belki de zaman zaman yanaklarından süzülüp
Akıyorum
Yıl: 1990
Etiketler:
ağlamak,
aşk,
hıçkıra hıçkıra,
hitab,
öksüz,
sevgi,
Sevgili,
taparcasına
Gözyaşı Pınarı
GÖZYAŞI PINARI
Sevgiye hasret olduğum şu dakikalarda
Kurudu gözyaşı pınarlarım
Yardan ayrıldığım çileli zamanda,
İsyan etti ruhum, çıkmaza girdi bedenim.
Seni düşünmeyi fırsat bildiğim şuhun içinde,
Hazin bir yalnızlık bürüdü etrafımı.
Aşkın bu denli ızdıraplı olduğunu sezdiğimde,
Sürüdü ayaklarım beni, meyhane girdabına.
Fayda etmedi binbir türlü içki, ruhumun ızdırabına.
Sarhoş oldum bir kere, tutkunum aşk şarabına.
Sevgilim, ağlama; dayanamam, inci gibi dökülen
O gözyaşlarına.
Feda olsun serveti tüm dünyanın, gülücükle bakan,
Neşeli bir tek bakışına.
Biliyorum, diyemeyeceğim belki de elime asla;
Dalgalanan o saçına.
Üzülme, sen de bırak kendini, pınar gibi akan;
Esrarengiz hayatın gizemli akışına. . .
Yıl: 1990
Sevgiye hasret olduğum şu dakikalarda
Kurudu gözyaşı pınarlarım
Yardan ayrıldığım çileli zamanda,
İsyan etti ruhum, çıkmaza girdi bedenim.
Seni düşünmeyi fırsat bildiğim şuhun içinde,
Hazin bir yalnızlık bürüdü etrafımı.
Aşkın bu denli ızdıraplı olduğunu sezdiğimde,
Sürüdü ayaklarım beni, meyhane girdabına.
Fayda etmedi binbir türlü içki, ruhumun ızdırabına.
Sarhoş oldum bir kere, tutkunum aşk şarabına.
Sevgilim, ağlama; dayanamam, inci gibi dökülen
O gözyaşlarına.
Feda olsun serveti tüm dünyanın, gülücükle bakan,
Neşeli bir tek bakışına.
Biliyorum, diyemeyeceğim belki de elime asla;
Dalgalanan o saçına.
Üzülme, sen de bırak kendini, pınar gibi akan;
Esrarengiz hayatın gizemli akışına. . .
Yıl: 1990
Ölüme Çeyrek Kala
ÖLÜME ÇEYREK KALA
“Hayatım, pamuk ipliğine bağlı” derler ya dostum,
Boş; öyle gelir insana, bir zaman tufanı içinde.
Tik - tak sesleri gider, gelir; fırtınalar kopar. . .
İnsan, ölümü hisseder bir anda ensesinde.
Ölüm, azgın bir sapık gibi kesik kesik solur
İnsan, bu bocalama içinde çırpınır durur
Adeta dengesiz zaman çığlıkları;
İnsanı boğar, kudurtur. . .
O insan için her zevk, bir anda kurur. . .
İnsan, ömründe doyamaz ne reçele ne bala
Lakin bitmiştir ( binmiştir ?,olabilir mi?) artık, çılgın deryada ki o sandala
Sonunda sular çekilir, durulur derya
Ölüme çeyrek kala. . .
Yıl: 1988
“Hayatım, pamuk ipliğine bağlı” derler ya dostum,
Boş; öyle gelir insana, bir zaman tufanı içinde.
Tik - tak sesleri gider, gelir; fırtınalar kopar. . .
İnsan, ölümü hisseder bir anda ensesinde.
Ölüm, azgın bir sapık gibi kesik kesik solur
İnsan, bu bocalama içinde çırpınır durur
Adeta dengesiz zaman çığlıkları;
İnsanı boğar, kudurtur. . .
O insan için her zevk, bir anda kurur. . .
İnsan, ömründe doyamaz ne reçele ne bala
Lakin bitmiştir ( binmiştir ?,olabilir mi?) artık, çılgın deryada ki o sandala
Sonunda sular çekilir, durulur derya
Ölüme çeyrek kala. . .
Yıl: 1988
Evvel Zaman İçinde
EVVEL ZAMAN İÇİNDE
Mavi çalkantılı bir deniz
Hararetle kararıyor gökyüzü
Korkutur ve daima korkutacak insanları
“Ölüm” sözü. . .
Peki, bu tabiat olaylarını hiç mi görmez insan gözü
Aslında bu olaylar, hayatın bir parçası, hayatın özü.
Yandıktan sonra odun, sen dostum. . .
Karıştıran sensin hem külü hem közü
Nafile dostum, farkında olamazsın
Geçen zamanın. . .
Yıl: 1988
Mavi çalkantılı bir deniz
Hararetle kararıyor gökyüzü
Korkutur ve daima korkutacak insanları
“Ölüm” sözü. . .
Peki, bu tabiat olaylarını hiç mi görmez insan gözü
Aslında bu olaylar, hayatın bir parçası, hayatın özü.
Yandıktan sonra odun, sen dostum. . .
Karıştıran sensin hem külü hem közü
Nafile dostum, farkında olamazsın
Geçen zamanın. . .
Yıl: 1988
ILIK AKŞAM RÜZGARLARI
ILIK AKŞAM RÜZGARLARI
Ilık bir akşam, sessiz bir gece
Ölüm yaklaşıyor gelip sessizce
Zaman, katlediyor insanları hunharca
Sonra, sigaramdan çekiyorum derince bir nefes
Aklıma geliyor, eskiden yaşanmış şehirlerden
Miletos, Efes
Anlıyorum sonra, zaman, akan bir su
Yaşam denilen şey,
Bir ay, gün, yıl kabusu
İnsanları almış götürmüş, bir para hırsı
Hatırlanacak tek bir şey kalmış geriye
Ilık akşam rüzgarları ve onun tatlı hışırtısı. . .
Yıl : 1987
Yazan: Aydın Özer
Sayı: 1
Ilık bir akşam, sessiz bir gece
Ölüm yaklaşıyor gelip sessizce
Zaman, katlediyor insanları hunharca
Sonra, sigaramdan çekiyorum derince bir nefes
Aklıma geliyor, eskiden yaşanmış şehirlerden
Miletos, Efes
Anlıyorum sonra, zaman, akan bir su
Yaşam denilen şey,
Bir ay, gün, yıl kabusu
İnsanları almış götürmüş, bir para hırsı
Hatırlanacak tek bir şey kalmış geriye
Ilık akşam rüzgarları ve onun tatlı hışırtısı. . .
Yıl : 1987
Yazan: Aydın Özer
Sayı: 1
İlk Merhaba
Merhaba,hoşgeldiniz demek istiyorum sayın ziyaretçilerim,umarım blog'umda duygularınızı taşırabilecek bir duygu seli bulabilirsiniz,Zaman zaman şiirlerime yenileri ekliyebileceğimi umuyorum ayrıca sizlerle zaman zaman hoşça vakit geçirebilmek adına bazı hikaye ve fıkraları da blog'umda yayınlayarak sizlere hoş bir seda yaşatabilmeyi umuyorum,her türlü görüş ve öneri için aydin.ozer.71@gmail.com 'a e-mail'lerinizi bekliyorum.
Sevgiler.
Sevgiler.
Yasal Uyarı
Blog'um da yanınlanan şiirlerin istisnasız hepsi benim şahsıma ait olan eserlerdir,herhangi bir 2. ya da 3. şahıslarca izinsiz kullanımı hakkında yasal her türlü hakkım gizli kalmak şartıyla paylaşıma açıyorum,Lütfen izinsiz paylaşımda bulunmayınız,İzinsiz alıntı yapmayınız,Teşekkürler.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)