Hakkımda

Fotoğrafım
En zor eğitim yollarından biri olan hayat ile kendimi eğitmiş bir insan olarak,ne kendi duygu ve düşüncelerime yabancıyım ne de başkalarının duygu ve düşüncelerine,şiir bir duygu aracından çok duyguların meyve vermesidir ki ben nice koca incir ağaçları gördüm,içi kadar meyvesi de çürümüş ve güvenilmez,meyve vermek her kökü olanın değil toprağı bereketli olanın işidir...

Kimim Ben ??? - I

Ben;Göğüsündeki birikintilere heran sorumsuzca gömülen
Bir karabatak misali derin sularda acı ile oynaşan
Karanlık geleceği aydınlığın ufkuna dönük olan
Yalnızlığı kendine yurt edinmiş, şafaktan adamım...

1/1/1993

Arama Motoru






arama

















GECE

Ah! Gece içinde barındırdığın bin bir karanlık
Kokuşmuş, köhnemiş köşelerden sesleniyorum sana.
Üzerime gelme, ne olur; biçareyim bu sıralar
Dermanın da sonuna geldim artık, tükeniyor yıllar

İçimde özlemin, şevkatin, nefretin, seksin, aşkın
Dolu dolu yaşandığı saatlerde tik tak seslerinin
Buhrana dönüştüğü zalim zaman makinasının
İnce zaman dilimlerindeki titrek zaman çırpıntılarında hissediyorum seni.

Bu gece, karanlık yüzünü bir kez daha gösterme bana, ne olur!
Bitkisel bir hayatın eşiğinde hissediyorum kendimi.
Tutkuyla özlemi birbirinden ayırt edemeyen
Zavallı ve kimsesiz hissettiriyor aynalar, donuk ışıkta beni.

Mavi kardan yırtmaçlı bir gökyüzüsün şimdi tepemde
Kim bilir,biraz sonra ne çeşit bir ahenge bürüneceksin!
En az yaralı bir kurt kadar vahşi, bir ceylan kadar ürkeğim
Yoksa sende mi bana ahkam kesecek, benden hesap isteyeceksin.

Bu gece, bir acıdan bir acıya ümitsizce sendeleniyor yüreğim
Milyonların içinde katmerli
Yalnızlıkların odak noktası haline gelmiş,
Derin bir kuyu vazifesi görüyor şimdi bana duygularım.

Beynimin içinde çanlar yankılanıyor sadece
Ezan seslerinin, Allah – ü Ekber diye yeri göğü inlettiği
Ses getiren ve getirmeyen yalnızlığın kol gezdiği tüm diyarlarda,
Siyahımtırak bir matem aleminin içinde bocalayıp durarak

Bu yalvarıp yakarmalar,
Esrarengiz yok oluşları simgeliyor belkide, kim bilir!
Paçavralardan dikilmiş bir gelecek vaat edecek değil misin,
Tekrar tekrar, her gün ışımasında bana, sen, yeniden gece?

Kafaları, mozaik örümcek ağlarıyla örülmüş bu insanların ve. . .
Sen, beni, o cehenneme tekrar tekrar daldıracaksın.
Ben, bu kısırdöngü içerisinde, amansızca kıvranıp dururken
Başını arkaya çevirmeden yol alıp sabahı da kendine düşman edeceksin.

12 / 9 / 1992

DERMAN ADASI

Kırık dümenine şimdi martılar konuyor
Zaman gemisinde, bir patırtı, bir hengamedir sürüp gidiyor.
Sanki gecenin kör şafağına demir atmış tüm anılar
Devran, bir o yana, bir bu yana örseleniyor.

Duyguların oyununa gelmiş derman adası
Metalik parıltılarla süslü bir tabloydu sanki dalyanlar,
Vuruyordu bir bir, ardı ardına
Adadaki kayaların sırtına, keskin hançerlerini dalgalar.

Tarih: 10 / 8 / 1992

ZAVALLI DÜNYA

Her gölge, bir insan; her gölge bir lisan
Her gölgenin, yansıyan ayrı bir kişiliği var.
Sen, gölgende kaybolan küçük bir damla isen
Şu zavallı dünyanın, söyle ne kusuru var?

Mahcup bir kraterde, bir mazlumda, bir insan
Mendebur gecelerin, volkan ışıltıları var.
Sen, gölgende kaybolan küçük bir damla isen
Şu zavallı dünyanın, söyle ne kusuru var?

Mahcup bir kraterde, bir mazlumda, bir insan
Mendebur gecelerin, volkan ışıltıları var.
Sen, sevgisiz kalıp da suçu ona atarsan
Şu zavallı dünyanın, söyle ne kusuru var?

Durgun akar nehirler, hep en uçta durursan
Sakın ola aldanma, köpürüp taşanı da var!
Masmavi gökyüzünü bir rüyaya taşırsan
Şu zavallı dünyanın, söyle ne kusuru var?

Topu topu, birkaç saat anımsanacak olan
Aklından hiç çıkmayan dolu dakikalar da var.
Her şeyleri dert edip ruhunu karartırsan
Şu zavallı dünyanın, söyle ne kusuru var?

Tarih: 9 / 7 / 1992

ZEMBİZ

Yok olan bir prensesin gözyaşları mı
Hüzünlü melodilerle kıraç topraklar üzerine dökülen?
Tükenen bir balonun narin havası mı,
Sabırla lahza lahza bulutlara yükselen.

Yırtınırcasına haykırır benliğim, “Hatayı, nerede yaptım” diye
Kördüğüm düğümlenir yollar, çıkmaz caddeye.
Aşk ne benzer bir cisme ne de maddeye,
İnerken gökten zembil ile oturursun “pat” diye.

Tarih: 28 / 6 / 1992

SEPKEN

Heyhat! Gecenin zembereği mi koptu yoksa
Bu ne gürültüdür, bu ne aydınlık
Ne olmuş yani, iki bulut birbiriyle kucaklaştıysa
Bu ne gözyaşıdır, bu ne hıçkırık

Mevsimin feleği döndü de birdenbire ansızın
Yukarıda kıyametler mi koptu?
Derme çatma zahten teleme olan tabiatın dengesi bozuldu da
Bir densizin olanca acısı, içime mi çöktü yoksa ?

Neden! Yoksa zaman yine benliğini mi yitirdi?
Ne varsa bende, bu sevda aldı götürdü.
Koruyamaz oldu tenim, ilk anki halini
Ağlıyorum; ama işiten var mı ki, gören var mı üzüntümü?

İşte, yine flaşlar patladı üzerimde
Gece boyunca ben, hep bu anı bekledim.
Belki de kurtulacak gök, düşecek yere parçalanacak,
ne idüğü belirsiz o nesne
Sabah, güneş belki de yeniden doğar! . .
Hele bir sabah olsun gerisi Allah Kerim

Niçin! . . tepe taklak olmuş gibi geliyor acaba, bu dünya bana?
Gerçekten baş aşağı mı asılı duruyor bu insanlar?
Hiç bu kadar sabredip de beklememiştim; ama. . .
Bu bekleyiş, kalmasın sonunda yine yanıma kar!

Akıyor borulardan hızlıca şakır şakır yağmur
Alıyor, bir arpadan da daha uzun yol alıyor
Çarpıyor gökten, yere sular; un ufak oluyor
Yağıyor gökten sepkenler; asi ve mağrur. . .

Tarih: 26 / 6 / 1992

MEHTAP

Şu anda ben, bir kayıkta sallanan denizin mehtabında
Uçsuz bucaksız yol alacaktım.
Aniden aralayaverecektim, mehtabın sarı perdesini
Serecektim ortaya çıplak bedenini, bin bir türlü eda ile

Sonra, o lacivert denizde, altından bir gölge
Kaybolacaktı kürek seslerinin çırpıntıları arasında.
Parça parça olurken dile gelecekti iniltileri, o hazin narasında
Batacaktı huşu içinde, sendeleye sendeleye seyirterek denize. . .

Tarih: 24 / 6 / 1992

BUSE

Bir mertebe daha yükselirken hayat, gözler önünde
Bir buhrana sürüklenir ölüm, alçalır taa derine
Masmavi gökler dolaşırken tepemde
Bir karanlığa gömülür ruhum, bilmem ki nerede!
Devşirirken yerden narin bir sevgi çiçeği
Daima gelir koparır bir el, savrulur gökyüzüne çiçeğin buseleri.

Tarih: 3 / 6 / 1992

BEDEL

Nemli bir duruluk sanki hatıralarım
Açılmamış bir gülün sensiz yorumu
Yaşamda bir parçam, bir yerlerde onu ararım
Boşanamıyor bir türlü ruhumun sağanak yağmuru

Derman, tacıma dikilmiş taş sanırdım;
Hep masmavi gök tepemde, ummanlar ayaklarımın altında
Saçma sapan ihtiyatsızlara bile alınırdım
Bedel ödüyorum şimdi gönül kapında.

Ruhumda neler olduğunu keşfedemiyorum, bir keşfedebilsem! . .
Kesildi ellerim, ayaklarım taşıyamaz oldu bu köhne bedeni.
Devamlı, bir yerlere erişmek istiyorum; bir erişebilsem! . .
Ödemek zorunda kalmazdı benliğim, belki de bu müzmin bedeli

Tarih: 2 / 6 / 1992

FESAT

Fesat bir bağlılığın daha tohumları serpiliyor. . .
İçimde, bir o kadar da gönül yarası var iken
Her şey sana yalan, her şey sana oyun geliyor
İçimde bir yangın buram buram tüterken

“Merhametten maraz doğar” diyenler, meğer ne de haklıymış
Ben mi olacaktım ki bu dünyaya bir tek iyilik meleği
Meğer içindeki kazanda, fokurdayan zehir saklıymış
Soktun beni ellerinle mezara diri diri

İçimi bir harita gibi pafta pafta serdim senin karşına.
Bakmadım; ne esmer, ne kumral, ne de sarışın oluşuna
Tek hatam ise büyülenmek oldu, ahu gözlerine
Ağlamak istedim yalnızca, boylu boyunca uzanıp defalarca dizlerine. . .

Tarih: 24 / 5 / 1992

YAŞAMDAN BİR ALINTI

Iraksak bir mercekten bakmak dünyaya
Dertsiz, tasasız, gamsız bir hayatı yaşamak
Kaptırıp koyuvermek kendini, çılgınca bir rüyaya
Her sonun bitiminden, bir kez daha başlamak

Saklanmak güller arasında, boylu boyunca uzanıp
Çıkıverip ansızın korkutmak tüm insanları.
Kazanmak; ama daima bir hırs içinde kazanmak
Doldurmak bir çırpıda bütün kumbaraları

Alkışlamak kıyasıya nefretle hırsızları
Yakalanma korkusu olmadan, günlerce yırtınmadan
Defnetmek derinlere hain karanlıkları
Atlamak eğitim duvarını, dizini sıyırmadan

Yok etmek haramı, fitneyi, fesatı
İman etmek günlerce, yalnızca iman etmek
Darbelerden etkilenmeden, şaşırmadan yolları
Sevişmek her nesneyle, doyasıya sevişmek

Lanetlemeden bir zaman kapılarda beklemek
Hırçın bir yağmurun ortasında, yapayalnız soğukta
“Yaşam” adı altında, milim ile emeklemek
Uzanılacak bir tek varlık, o gizemli dorukta

İmam nikahından boşayıp resmi nikah yapmak kadınlara
Damatlık takımlarla aç susuz gezelemek
Kandırmadan herkesi, erdirmeli haklara
Şart mı demir yığınları a...asında, insanları haksızca örselemek

Türküler söylemek avazı çıktığı kadar, sesinin yettiğince
Pembe bulutlar üzerinde yaşamak şu üç günlük dünyayı
Zor da olsa, bir saniye sektirmeden, pürüzsüzce
Hak etmek yaşamayı, dirhem dirhem hak etmek elinden geldiğince. . .

Tarih: 7 / 4 / 1992

LUSİ

Derin bir yas alemine gömüldü geçenlerde,
Sekiz yavrusu açıkta kalan bu sakin mahalle.
Hain kişilerin ölüm saçan yemekleriyle
Bir gariban, şirin köpek can vermiş
Sekiz küçük yavrunun gözü önünde.

Biçare hayvan, saatlerce inlemiş
Kurtarmak için Lusi’yi, tüm mahalle seferber
Ama ne çare ki sonuçta, hiçbir ses gelmemiş
Tiz de olsa bir havlama sesi, ne de yaşamdan bir haber

Daha iki gün önce gezdi buralarda avere avere
Gerek var mı söylemeye, bütün mahalle veletleri
Onun peşinde pervane.
Çok sevilirdi Lusicik mahzun, zararsız kendi halinde
Belki de sokak köpekleri içinde bir şehzade.

Ya, bir köpek kadar değeri olmayan o hainler nerede?
Mana veremedim bir türlü, sekiz yavruyu öksüz bırakmak niye?
Lakin anlamaya başlıyorum bir şeyleri, belki de
Olsa olsa o hainler, kendilerinden kıskandılar o mahluku; herhalde. . .

Tarih: 28 / 3 / 1992

AŞIK OLDUM

Aşık oldum, aşık oldum, aşık oldum
Yüzyıllardır süregelen bir olaydır bu
Aşık olmak; belli belirsiz bir tutku

Aklım, kabul etmiyor; gönlüm seviyor
Ruhum ise bir sarhoş gibi
Bir o yana, bir bu yana sendeleniyor.

Duygularım apar topar bir yumak
Düşüncelerim ise zinada basılmış bir kadın
Yukarı tükürsem bıyık, aşağı tükürsem sakal

“Uzak” diyorlar gibi belli belirsiz
Esmer ışık çarpıntılarında, hain gölgeler
Yatar bir döşek üzerinde tasasız, dertsiz

Bu ışık huzmesinden yayılan tüm lekeler
Yapışıverip yüreğimin üstüne,
Kirletir benliğimi, kol kola girip her birini teker teker

Tarih: 15 / 2 / 1992

MEHTABINDAYIM

Mehtabındayım, bu akşam bazı şeylerin
Bir elem, bir keder sormayın gitsin.
Mihrabındayım, bu akşam yalan sevginin
Bir matem; bir kalem vermeyin, bitsin

Kıskacındayım, yılan saçlı bir avare dilberin
Bir işkence, bir azap; Allah kahretsin
Girdabındayım, ufak bir noktada göz denizinin
Bir bakış, bir eda. . . Sen nasıl şeysin?

Tarih: 13 / 2 / 1992

SINIRSIZ İSTEK

Şu anda, dışarıda yağmur olsaydı
Olsaydı camlarda da geçmiş günlerin ayak izlerini andıran
parıltılı buğular
Şu anda yağmurlar, toprağa doysaydı. . .
Otursaydı yanımda da sallanan bir iskemlede sen ve kaybolan yıllar

Keşke geçmişe dönülen bir yol olsaydı
Olsaydı, tıpkı çocukluk günlerime uzayana kadar
Sensiz hayatım, bir film gibi karşımda oynansaydı
Oynansaydı, ta ki ben, tüm rolümü ezberleyene kadar.

Bu insanı anlayan bir yar olsaydı
Olsaydı yüzünde de açılmış ak tomurcuklar
Bu adem, ruhunu aşka adasaydı
Ne olurdu yarabbim! . . Olmasaydı bu kadar hazin ve gaddar. . .

Tarih: 12 Ocak 1992

AŞK GÜNEŞİ

Gece oldu; herkes gibi sen de yattın ya da yatacaksın
Kapadın mı gözlerini sevgilim, uyuyor musun?
Kimbilir sen hangi köşede, nemenem bir diyardasın
Bana karşı gönlünde, bir an olsun yakınlık duyuyor musun?

Yanmaya hazır bir meşaleyim senin karşında
Bir tutam ateş ise avuçlarında, avuçlarını üzerime serpecek misin?
Garip bir yol alıyorum bıçak sırtında
Sen, beni, bu yoldan çekip alacak mısın?

İnce bir kalp aralığından, bir göz titizlikle seni süzüyor
Kapıları yüzüme çarpacak mısın?
Bir şüpheli şeytan, damarlarımda geziyor
Girip onu, içimden atacak mısın?

Parçalanmış bir yürek var ayaklarının dibinde
Basıp da üstüne geçecek misin?
Hiç batmak bilmeyen bu aşk güneşinde,
Isınmak için sen, beni hep seçecek misin?

Tarih: 10 / 2 / 1992

DUYGUSALLIK SENFONİSİ

Bir duygusallık senfonisi daha yazıldı bu gece
Damarlarımda dolaşan kan, boğuk boğuk solurken
Kırık bir kalp, buruk duygular ve durgun hisler eşliğinde
Teker teker kaleme alındı, harf harf, cümle cümle hatasız bir şekilde

Orkestradan arta kalan derme çatma,
Sevgi darbelerine maruz kalmış, yarı çıplak
Bir vücut inlemekte şimdi, sahnenin ortasında ve . . .
Savaş vermekte bin bir çabası, yorgunluğu ve zerafeti ile

Gelin görün ki bu orkestradaki çalgıcıların hepsi, tanıdık simalar
Şef “karşılıksız sevgi” yönetiminde, çalgıcılardan bazıları sırası ile. . .
Kemanda, kaybedilmiş ve dönüşü olmayan başlangıçlar
Viyolenselde, acı hatıralar; arp da ise aldatılmışlık

Saksafon, uykusuz ve tedirgin geceler; klarnet, endişe verici yalnızlıklar
Fagotta, nice hayal kırıklıkları ve obuada ise. . .
Asla dönüşü olmayan ve tümüyle özlem duyulan,
O, kararsız kalınmış narin dakikalar var.

Nefretle kınanmış hazin zaman sarnıçlarında uzayıp giden bu senfonide,
Hüzünlü melodiler yankılanmakta şimdi.
Beyaz bir gelinlik içerisine gizlenmiş gibi notalar,
Ansızın kaldırıveriyorlar duvağını ve açılıveriyor yüzü, yükseliyor havaya.

Derken uçkuru çözülüyor bir tek notanın,bir anda
Tüm gözler, onda sabitleşiyor pürüzsüzce
Çekiliyor eller, ayaklar çalgılardan;
orkestranın üzerinden de can çekiliyor,
Bir senfoni daha böylece sona eriyor.

Tarih: 30 / 1 / 1992

UĞURLU BEKLENTİ

Sevgilim; şevkatim, nurum, uğurum ol
Dağa, taşa yazayım tırnaklarımla ismini
Sazımın mızrabında çalan tiz bir beste ol
Duyurayım dünyalara, yırtınarak sesini.

Şu sonsuz yalnızlığıma son verip burada, yanımda kal
İndireyim yıldızları gökten üstüne bir bir, teker teker
Sil içimdeki şüpheyi; anımsatma bana maziyi; sök onu, benden al!
Dökeyim servetimi önüne saf saf, katmer katmer

Soğuk bir kış gecesinde, ay yüzlü peri gibi büyüle beni
Kazıyım gönlüme, tüm benliğimle resmini
Bir aydınlık çümbüşünde, şuh bir bakışınla yakıver içimi
Açayım can evimi sana, haykırayım sevgimi

Tarih: 8 / 12 / 1992

ACI TECRÜBE

Seni, bir gün tümüyle unutacağım
İşte, o an güneş, benim için yeniden doğacak
“Seni sevmiyorum” diye yüzüne haykıracağım
Rabbim bile bu sevdada, beni suçlamayacak

İçimde hep seni mi yaşatacağım
En güzel yıllarım, senin için mi heba olacak
Kaybedip aklımı, çıldıracağım
Gücüm yok mu benim hiç, seni bir an olsun unutacak.

Seni, mazide bir zamana kapatacağım
Seninle ilgili anılar, tümden yok olacak.
Yeni yarlar, yeni yerler keşfine hazırlanacağım.
Bu acı tecrübe ise yanıma hep kar mı kalacak? . .

Tarih: 21 / 1 / 1992 --- Salı

DRAMATİK SAHNE

Durgun gözler sinsi kırpışır
Derin bir düşünce tufanına gömülür
Kaybolur, gözden ırak bir yerlerde
Tüm canavarlar, üzerine üşüşür

Gizemli sırlar altında
Zehirli bir şifayı didik didik ararız
Hani, hiç de ürküntü duymayız
Bu sırrın çırpıntılı sesinden

Yorgun eller nasırlaşır, buruşur
Ayaklar altında iniltilere boğulur
Tiksinir her keresinde, bir öncesinden
Zahmetlice açılıp da sevgiyi dilenmekten

Kırık kalp, masum hisler, buruk duygular bir yanda
Dramatik bir sahneyi tekrar tekrar canlandırırız.
Nasıl olur da hiçbir zaman hayıflanmayız; anlaşılmaz
Bu sahnenin dekor ve perdesinden.

Tarih: 20 / 1 / 1992

BİR TEK

Bir tek sen, bakmıyorsun bana
Bir de yüzün, cephen; al gamzelerin
Bir noktada sabitleşmiş gözlerin
Radar titizliğiyle çevreyi tarasa bile

Bir tek sen, duymuyorsun beni
Bir de ellerin, ruhun; durgun hislerin
Tiz bir ıslığı bile duyar olmuş kulakların
Dibinde sağır davullar inlese bile

Bir tek sen, anlamıyorsun beni
Bir de kalbin, benliğin; çıplak bedenin
Narin bir soruda takılı kalmış beynin
Milimetrik hesaplarla bilgiler, hafızana nakış nakış işlense bile

Bir tek sen, hissetmiyorsun sevgimi
Bir de tenin, caziben; kusursuz dişiliğin
Bir kibrit aleviyle ızdırap duyuyormuş yosun kıvrımlı saçların
Volkanların kör kuyularından tutsak ateşler,
üzerine birer birer saçılsa bile

Tarih: 16 / 1 / 1992